Mustafa Asım Şafak kim?

Fotoğrafım
Antalya, 05323611890 masafak@gmail.com, Türkiye

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH LİSTESİ

Gandi'nin 7 ölümcül günah listesi;   
       
   *İlkesiz siyaset *(Politics without Principal)                 
   *Emeksiz zenginlik *(Wealth without Work)                        
   *Vicdansız haz *(Pleasure without Conscience)                  
   *Niteliksiz bilgi *(Knowledge without Character)                 
   *Ahlaksız ticaret *(Commerce without Morality)                 
   *İnsaniyetsiz bilim *(Science without Humanity)                
   *Özverisiz ibadet *(Worship without Sacrifice)         

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com



TÜRKLERİ SEVMEYEN OSMANLI

"Ne mutlu, ben Türk'üm" diyemeyenlerin neden Osmanlıcılığa sarılışlarını iyi açıklayan bir  derleme...

 

Osmanlı padişahlarının ne denli Türk asıllı oldukları kuşkuludur. Çünkü kuruluş dönemindeki koşullarda geçerli olan; komşu ülkelere saldırmak ve onlardan savaş tazminatı ve ganimeti almak siyasetine dayalı olarak güçlenip zenginleştikten sonra, yatak odalarını Harem'ler kurarak zenginleştiren padişah-halifelerin birçoğu sayesinde, soy birliğinin bozulmuş olduğu görülmektedir. 


Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hemen hep yabancılardan alınan köle kadınlardan geldiler. Hanedanda bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahına kadar devam etti"(1)  


Belki bu özelliklerinden dolayı, "halife" sanlı padişahlar, bu sanın yarattığı olanaklardan yararlanarak, yönetimi altında bulunan ve özellikle "Türk" kimliği taşıyan insanları tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi yeğlemişlerdir. Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede; "Türk iti şehre gelince Farisice ürer" denilmektedir.(2)


Osmanlı şairlerinden Baki'nin, "Muhteşem Süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle:

"Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz.  
Ey hoca, Türk toplumundan olanın başı kabadır. 
Türk, sultan olmak yeteneğinden yoksundur."


Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise; "Tanrı, Türk'e irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir.


Divan-ı Hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde; "Baban da olsa Türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e ait olduğunu iddia etmektedir. Şiirde şöyle deniyor:(3)

"Sakın Türk'ü insan sanma, 
Bir an bile olsa Türk'le birlikte olma.


Türk eline şeker olsa o şeker zehir olur.

Türk'ün başın keserken sakın gam yeme. 
Baban da olsa Türk'ü öldür." 


Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih bile, Otlukbeli Savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "İşine devam et" demiştir.  Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611),  55 bin insan (kızılbaş Türkmenler) doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur. Cellâtların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı'nın yetkilisi,  öldürülen çocuk da Anadolu'nun evladı bir Türk'tür.  (Olayı ayrıntıları ile Osmanlı tarihçisi Naima'dan öğrenmek olasıdır) 


Yavuz Sultan Selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk unsur arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. Şeriata dayalı yönetim anlayışı üst yönetime egemen olur iken, Anadolu'da yaygın olan Alevilik sayesinde Türk dili ve Türk kültürü kendini korumak olanağı bulmuştur. Yönetimin Anadolu'yu dil aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40 bin kadardır. Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır. (4) 


Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır:

"Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltizamına derman yok." Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır. Osmanlı tarihçisi Naima "Tarihi"nde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullanmaktadır.(5) 


Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. Örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar." (6) 


Osmanlı düşüncesinde, "kavmi necip" olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. "Türk hükümeti", "Türk ordusu", "Türk ülkesi" deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu.  1913 tarihli "Mecmuai Ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslüman'ız. Buhara'lı hanlar bile kendilerini Türk saymazlar; Zira onların ecdadı da vaktiyle Türkistan'ı zapt etmiş olan Araplardan başkası değildir," demekle Anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkâr ediyordu. Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da Davai Kavmiye" adlı kitabında, Türk'e karşı savaş açmış ve "Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok…Gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve Padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türk'e Türklük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.(7) 

Bu tutum ve koşullar içerisinde "Türk" kimliği, yönetimin merkezi olan İstanbul'dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, Anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır. Zaman içinde "Türk" yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez "Osmanlı Efendisine Türk' demek hakaret sayılmış", "Türk" sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.(8)  

İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk'e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.(9)

İstanbul'un alınmasından IV. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenli olanlardan sadece 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı  gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirmelerden seçmişlerdir.(10) 

Osmanlı yönetiminin bu tutumuna karşın halk da kendi arasında birlik ve beraberlik içerisinde değildi. 12. yüzyıl ortalarında Ahmet Yesevi'nin kurduğu; Türk geleneğini, dilini ve kültürünü Şamanlık ile bütünleştiren (Bektaşilik gibi) tarikatlar Anadolu'da yayılmaya başladı. Bir taraftan Yesevi yanlısı ve Türk kimliğini taşıyan tarikatlar yayılır iken, öte yandan da, Sünni İran kültürünü benimseyen Nakşibendî Tarikatı, yeniliklere karşı koymak alışkanlığını güden Zeyni Tarikatları ve Fars diline önem verdiği için daha çok aydınlar (!) arasında yayılan Mevlevilik, yaygınlık gösteriyordu. Bu tarikatlar içinde, Türk kökenli olanları, doğal olarak Arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı. Bu koşullar altında Türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. "Kaba Türk", "Anlayışsız Türkler", "Pis Türkler" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.(11)

Osmanlı yönetiminde Türk'e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: 

"Türk değil mi Merzifon'un eşeği; 
Eşek değil, köpekten de aşağı."


Osmanlı'nın bu yaklaşımına Türkün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır:(12)

"Şalvarı şaltak Osmanlı 
Eğeri kaltak Osmanlı 
Ekmekte yok, biçmekte yok 
Yemekde ortak Osmanlı"


Kendi yöneticilerinin bu tutumu karşısında, yabancılardan da olumlu yorum beklenemezdi. Yabancılar Türkleri; "yaklaşık 1000 yılına kadar Arapların esiri olan Türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir" şeklinde yorumluyorlardı.(13)


Ulusçuluğun etkisi ile etnik kökenlilerin, Osmanlı yönetiminden birer birer ayrılmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında hatta sonlarında bile, Osmanlı yönetiminin Türk'e olan yaklaşımı değişmemişti. 1874 yılında "Dünya Tarihi" kitabının yazarı, Askeri Okullar Bakanı Süleyman Paşa, "Osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı Türk'tür" görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti.(14)  

Koçu Beyin , IV. Murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu:
"…mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, Çingene, tatar, kurt, ecnebi, Laz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler…" "Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve Yörük, Çingene, Yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kalleş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu."  Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu.(15)


Abdülhamit'in Araplara ve İslamiyet'e dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında "Türküm" demek, Türk'ten söz etmek büyük suçtu.(16) 

Devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı.(17)  

Dünyada Osmanlı Devleti'nden başka, dini ile birlikte dilini de değiştiren bir millete  rastlanmamıştır.  Osmanlı yönetimi, kendilerini Türk olarak görmedikleri için, Türk kökenliler "azınlık" konumunda kaldı. 1897 tarihinde, bir İngiliz gezgini şunları söylüyordu: "Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'Türk' veya Türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin İngilizce söyleyeceğin 'eşek kafalı' anlamında, 'Türk kafa' diye homurdanırsın."(18) 

Aynı yıllarda, Türk-Yunan Savaşı ortamında Şair Mehmet Emin'in yayımladığı kitapta, "Ben bir Türküm dinim cinsim uludur" dizeleri yer alıyordu. Ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi. Kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan Türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu.
 
Yabancıların Türk imgesi ise Osmanlı'nın, Türk'e yaklaşımından farklı değildi. Türkologlara göre "Türkler insanlar arasında anlayış bakımından sonuncudur. İnançtan ötesini kavrayamazlar; anlamaya da çalışmazlar." Türkler, Müslüman Asya'nın Avrupa'ya karşı savaşan askeri oldu. İslam, bu "Yarı Çinliler"den "Acımasız İranlılar" yarattı.(19) 


Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor:

"Sorma bana oymağımı boyumu, 
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım… 
Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı, 
Türküm, bu ad her unvandan üstündür," diye haykırıyordu.


Öte yandan, özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunmak olanağından yoksun olan bir avuç kişi yurt dışında özgürlük arıyorlardı. Bu aydınlar, yurt özlemi ile ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler. Onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır:  
"Bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. Bağımsız fakat bütün kalbiyle İttifak Devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir…. Gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. …lakabımız 'makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü) Gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'Bir Türk generali İtilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken okuyorum; Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali."

Ancak biz başa dönerek, Osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. Böylece,  padişah analarının kökeni öğrenilecek, Türk Ulusunun kanı ve canı üzerine kurulan saltanata karşın, Türk'e düşman oluş nedenleri daha iyi anlaşılacak, "ecdat" özlemi çekenlerin "ecdadı" daha iyi tanınmış olunacaktır.


KAYNAKLAR
1) Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan… C.2, s.440.
2) Burhan Oğuz'dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118.
3) Aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121.
4) Çetin Yetkin, Türk Halkı… s.161.
5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, C.1, s.168, 238, C.2 s.536. C.3, s.1180, C.4 s.169.
6) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.
7) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.
8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen'den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s.1.
9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.15.
10) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17.
11) Özer Ozankaya, Türkiye'de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253.
12) Özer Ozankaya, a.g.y., s.121.
13) Warshew'den aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s. 311.
14) Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.26.
15) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145.
16) Esat Kamil Erkut, a.g.y., s.63.
17) M.Rauf İnan, Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198.
18) Ramsay'dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331.
19) Türkoloji uzmanı Cahun'dan aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.308.
20) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, İstanbul, 1971, s.24, 25
--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com



RENKLERİN MUCİZEVİ UYUMU


[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]
[]












--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


RESTORANDA YEMEK BEKLERKEN SIKILIYOR MUSUNUZ?

İzleyin Fransız'lar neler yapmış.

https://www.facebook.com/365habercomtr/videos/1664930200405101/

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


BİR ZAMANLAR ROCK 'N' ROLL

Bir saati aşkın bir konser kaydı, keyifli seyirler

https://www.youtube.com/watch?v=upaAsYM0948&sns=em

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


CUMHURİYETİMİZİN ALDIĞI MİRAS

Yüce Allah'ın biz  kullarına  vahiy yolu le gönderdiği Kur'an'a  göre ilk emir "OKU" dur. Böylece İslam'ın ilk şartı OKUMAKtır. Okumak ve okuduğunu anlamak, öğrenmek. Hiçbir şey anlamadan okumanın ne faydası olabilir? Bu açıdan bakıldığında Cumhuriyetimiz kuruluyanca kadar Türk milletinin  Müslümanlığın ilk şartını layikiyle yerine getiremediğini söyleyebiliriz. Müslümanlığı Türk Milletine yeniden kazandıran Atatürk'tür. Bunu ben mi söylüyorum hayır, Mehmet Akif Ersoy söylüyor. 


Ne söylüyor Akif? "Mısır'da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım, artık çıldırırdım. Sana halisane (içtenlikle) fikrimi söyleyeyim mi? İnsanlık da Türkiye'de, milliyetçilik de Türkiye'de, Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyetçilik de Türkiye'de. Eğer varsa Allah benim ömrümden alıp Atatürk'e versin."(1)


OKU'madan, bilimi Çinde bile olsa alıp gelmeden ve beşikten mezara okumadan müslüman olunamaz. Yalancıdan, hırsızdan dolandırcıdan sahtekarlardan Müslüman olmaz.


Atatürk'e yabancı basından "Bu başarınızın sırrı nedir?" diye sorulduğunda verdiği cevap nedir bilir misiniz? "Cebime giren her 2 kuruştan biriyle kitap aldım" Siz en son ne zaman kitap aldınız? Ne kadar kitap okudunuz? Dinimizin kitabını, Kur'an'ı okudunuz mu? Atatürk sanıldığı kitabı din karşıtı değildi, hatta çok iyi bir mümindi. Türk insanının kutsal kitabımızı anlayabilmesi için Elmalı Hamdi Yazır'a yaptırdığı Kur'an'ın Türkçe Tefsiri bile buna yeter.

CUMHURİYETİMİZİN 1923'te ALDIĞI MİRAS NEYDİ?


Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu.
40 bin köy vardı,
38 bininde okul yoktu.
Traktör sıfırdı, karasaban'dı.
Beş bin köyde sığır vebası vardı.
Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu.
İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu,
Bebek ölüm oranı binde 480'di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu.

Memlekette sadece 337 doktor vardı.
Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8'i Türk'tü.


Diş hekimi, sıfırdı.
Dört hemşire vardı.
40 bin köy, sadece 136 ebe vardı.
Ortalama ömür 40'tı.

Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi.

Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15'i Türk'lerindi.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalan sadece 
dört fabrika vardı: Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri…

 

Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus'ta vardı. Otomobil sayısı 1490 idı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

Kadın, insan değildi.

 

Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken…


Kimilerinin yere göğe sığdıramadığı
 Abdülhamid'in 16 tane eşi vardı. Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur hanım filan, 16 tane… Yaş itibariyle, tamamı çocuktu. Dedemiz dedikleri Abdülmecid'in ise 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken, saraydaki şatafata bakın...

 

Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

 

Kimisi alaturka saat'i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat'i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu.


Kimisi güneş batarken grubi saat'i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat'i esas alıyordu. "Saat kaç birader?" diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.,

 

Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin şubat'ı kimisinin aralık'ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

 

Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağ'dı.

 

Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Bu rakamlarla kim ne okuyordu ki?  Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye'nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim'den çoook uzaktı.

 

600 sene boyunca Türkçe değiştirilmiş ve Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arap harfleriyle Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

 

"Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik," deniyor ya…


İbrahim Müteferrika'dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? 
Sadece 417. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar'dı. Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa'da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: "İstanbul'da bir yılda yazılanlar, Paris'te bir günde yazılanlardan azdır!"

 

Alfabemiz değiştirilmiş te mezar taşlarındaki yazıları okuyamıyormuşuz. Mezar taşında ne yazacak, "Allah Rahmet Eylesin, Ruhuna Fatiha!" Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!._,_.___

 

Onur Öztarhan'dan alıntıyla çok küçük 


(1) Op. Dr. Aytekin Ertuğrul: Durmak Yok Yola devam Togan Yayınları -istanbul


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

Almanya Kralı II.Fredric'in Değirmenciyle öyküsü

https://www.youtube.com/watch?v=SuyCTgZag5Y

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90