Mustafa Asım Şafak kim?

Fotoğrafım
Antalya, 05323611890 masafak@gmail.com, Türkiye

CURA-MÜZİK-BALE ÜÇGENİ

Cura Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu'nun bağrından kopar, yolu Paris'e düşer.  Bir başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bir köşeye,
curasını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:

"Aç kulaklarını dinle sözümü, 
yalan söz gerçeğe tuzak değil, 
insan hakkını hak bilen kişi, 
özünde nur doğar yalan ateşi, 
kamili taşlamak cahilin işi,
cahilden kötülük hiç uzak değil.
.."


Tesadüfen oradan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Koleji mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve  sinema eğitimi için Rusya'ya gönderilen... ABD'de Fransa'da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı'ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Oradan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.

Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozan'ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi'nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... "Bale ayakkabısı alacağım" der! Dino'lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle devam eder: "Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim."

Çünkü... O kara yağız ozan Nesimi Çimen'dir.

Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964'te yapan, Almanya'da Fransa'da
İsveç'te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan,
Türkiye'de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurt dışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın, sözün, üç telli curanın ustası.

Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri'de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber'e aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adana'ya... Evlatları olur.
Almanya'ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık
filan yaparken, Yaşar Kemal'le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul'a göçer,
gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider,
Nesimi'yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği
cura'sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozan'lığa başlar. Tek
kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu garibanın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal'in yanı sıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun
Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, büyük şair, büyük insan Can Yücel.

Yurt dışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde "torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem" diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil'e veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesi'ne gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Türkiye'nin en heyecan verici şairlerinden Can Yücel.

Bir gün, Nesimi'nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... "Bu çocuğu Konservatuvara göndersene birader" der. Nesimi de "peki" der.

Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarı'nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen cura'sına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: "Nerede mutluysan, orada yaşa!"

Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay'ın arkasında çalar, neticede Konservatuar'dan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne girer.

Mazlum Çimen'dir o.

Nesimi'nin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında "Mazlum" adını
koyduğu oğlu... Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken
babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit
olan Mazlum.

20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüz'den Hisseli Harikalar Kumpanyası'na sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram'a Fatih Kısaparmak'a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın
Koza'nın yanı sıra, Almanya'dan Fransa'dan İsviçre'den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal'in ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müzik'i kurdu.

Oğul da, Saki Çimen... Nesimi'nin torunu. Piyanist.

Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı.
Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay
yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla,
Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.

Bale ayakkabısına dönersek... Paris'ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orada biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar
adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bri havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben
çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.

Senelerce bunu anlattı. Gel zaman git zaman... Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, "o adam" adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi... O adam, bu adam mıydı? Evet dedi Nesimi...

Peter Gabriel'di. Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesis'in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammy'si ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.

Ve...
Yaktılar o Nesimi'yi!
Sivas'ta yakılanlardan biri de oydu.

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com